Aşk, Kendine Giden Yolda En Tatlı Bahanedir
Kırmızı Bavul’um, bundan tam altı sene önce saklandığı dolaptan sinematografik bir biçimde fırlayarak konuşmaya başladı ve müthiş bir öneriyle beni yoldan çıkardı. Bavuluma göre, yaşamda kendime biçilen role isyan etmeli, hayatımın senaryosunu baştan yazmalıydım.
Öyle ikna edici konuştu ki, ona inanmaktan başka çarem yoktu. Dediğini yapıp tüm eşyalarımı ihtiyacı olanlara bağışladım ve İstanbul’dan, evimden ayrıldım. Bir bavula sığdırdığım yükümle dünyanın farklı coğrafyalarında, kaderin cilvelerine kucak açtım.
Bir pazar sabahı Gümüşsuyu’nda buluştuğum babama; yaşamıma şahitlik eden biricik yoldaşım Kırmızı Bavul’umun nasihatlerini, masal ile gerçeklik arasındaki kurgusal arayışımı, hikâyemin kahramanına isim vermediğimi, aslında aşkın kendimize giden yoldaki tatlı bir bahane olduğunu heyecanla anlatırken, babam, içimde sakladığım tutkunun ateşini gözlerimde görmüş, “Kelimelerini yollarda bırakma. Yaz güzel kızım, ama yazacaksan kitap olarak yaz,” demişti.
Bir hafta sonra, babamın ani vefatının ardından, o pazar gününü bavuluma bir vasiyet olarak yerleştirdim ve yine yollara düştüm. Memleketimden denizlerce uzak bir diyarda kaleme aldığım bu sihirli gerçek türündeki romanın her cümlesi, Babamın Uzakları’na adanmıştır...