Aşk dedikleri bu mu? Onu gördüğümde hayatın durması mı aşk? Kalbimin alıp başını koşturması mı ve bir kuş mu aşk içimde kıpır kıpır? Ne olacak şimdi?
“Sessiz ol! Prensi dinlemelisin,” diye çıkıştı adamın biri. Kalabalık sessizleşti ve ileriden bir yerden bir ses yükseldi. Konuşanın kim olduğunu göremiyordum ama
tanıdık kelimeler dökülüyordu ağzından.
“Cimdiye dek Capulet’ler ve Montague’ler üç kez sokaklarımızda dövüştü, hem kendi kanlarını hem de yoldan geçen masumların kanını döktüler. Bu vahşete daha fazla izin verecek değilim. Ailelerden herhangi biri, bir daha dirliğimizi bozarsa, bu dostluk düşmanının cezası idam olacaktır! İşte prensinizin buyruğu budur.”
Capulet’ler ve Montague’ler mi?
Durun biraz, hayatım her geçen dakika daha da tuhaflaşıyor. Gözyaşlarına mı boğulmalıyım yoksa histerik bir şekilde kıkırdamaya mı başlamalıyım bilmiyorum, sanırım hem ağlıyorum hem gülüyorum. üzerimde çamur lekeli bir elbise ile bir deli gibi dikilip kalmışım. İçinde olduğum sahne Romeo ve Jülyet’in, Prens’in resmi açıklamasının yapıldığı başlangıç bölümüne benziyor. Parçası olmamak için kıvrandığım oyun...
İyi de, nasıl, nasıl, nasıl?